top of page

Şantaj Suçu ve Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçu

  • Yazarın fotoğrafı: Emre METİN
    Emre METİN
  • 16 Oca
  • 8 dakikada okunur

Şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu, Türk Ceza Kanunu’nda bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma amacıyla düzenlenmiş önemli suç tiplerindendir. Bu suçlar, özellikle bireylerin özel yaşamlarının dokunulmazlığına yönelik tehditlerin arttığı modern toplumlarda daha da büyük bir önem kazanmaktadır. Hem kişisel mahremiyetin korunması hem de bireylerin özgür iradeleriyle hareket etme haklarının teminat altına alınması, bu düzenlemelerin temel hedeflerindendir.


Şantaj suçu, kişinin bir irade baskısı altında bırakılarak haksız bir menfaat elde edilmesini amaçlayan bir davranışı ifade ederken, özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu bireylerin özel yaşamlarının ifşa edilmesi ya da ihlal edilmesi suretiyle mağduriyet yaşamasına neden olan eylemleri kapsar. Her iki suç tipi de mağdurun maddi ve manevi varlığı üzerinde ciddi etkiler yaratmakta ve toplumsal düzeni bozucu nitelikte sonuçlar doğurabilmektedir.


Bu makalede, şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçları hem Türk Ceza Kanunu hem de Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında ele alınacaktır. Ayrıca, bu suçlar arasındaki hukuki ilişki ve yargılama süreçlerinde dikkat edilmesi gereken temel unsurlar incelenerek konuya dair kapsamlı bir değerlendirme yapılacaktır.



 


Bu başlık altında okuyacağınız başlıklara göz atın.

  1. Giriş
  2. Şantaj Suçunun Tanımı ve Unsurları
  3. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçunun Hukuki Boyutu
  4. Şantaj Suçu ile Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçu Arasındaki İlişki
  5. Türk Ceza Kanunu’nda Şantaj Suçunun Düzenlenmesi
  6. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçuna Dair CMK Kapsamındaki Usuller
  7. İspat ve Delil Toplama Süreçleri
  8. Yargılama Aşamasında Dikkat Edilmesi Gereken Hukuki İlkeler
  9. Sonuç


 

Yargıtay Kararı


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/2321 E. , 2015/17572 K.


  • TCK 107

  • Önce şantaj suçu işlendikten sonra şantaj konusu görüntülerin yayınlanması özel hayatın gizliliğini ihlal suçu teşkil eder. Fail, şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.


Sanık …, aralarındaki arkadaşlık ilişkisini sona erdirmek istediğini söyleyen mağdur …‘e, talep ettiği miktardaki parayı göndermediği takdirde şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki görüntülerini yayacağı tehditleriyle şantajda bulunduğu ve arkadaşlık ilişkilerinin devam ettiği dönemde mağdur tarafından kendisine gönderilen mağdura ait çıplak resimleri Facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde açtığı sahte hesap üzerinden yayımladığı olayda, TCK’ya hakim olan gerçek içtima kuralı gereğince, sanığın sübut bulan birbirinden bağımsız iki eyleminden dolayı şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından ayrı ayrı mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, şantaj suçunun oluşması için, açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulan hususların, özel hayat kapsamında kalmasının ve ifşa edilmesinin zorunlu olmadığı gözetilmeden, “Sanığın, şantaj suçunu işlerken katılana ait özel görüntüleri kullandığı, dolayısı ile bu görüntülerin yayınlanmasının şantaj suçunun unsuru olduğu düşünüldüğünden ayrıca bu suç yönüyle ceza verilmemesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklindeki, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle, sanık hakkında şantaj suçundan mahkumiyet, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan ise beraat kararı verilmesi, bozma nedenidir.



Şantaj Suçunun Tanımı ve Unsurları


Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen şantaj suçu, mağdurun iradesine yönelik bir baskı kurulması suretiyle failin haksız bir menfaat sağlamayı hedeflediği suç tipidir. Bu suçun temel unsuru, mağduru bir eylemde bulunmaya, bir şey yapmamaya ya da yapmaya zorlamaktır. Şantaj suçunun oluşması için failin mağdura yönelik bir tehdidi içeren eylemde bulunması ve bu tehdidin mağdurun üzerinde iradi bir baskı yaratması gerekir.


Şantaj suçu, genel kastla işlenebilen bir suçtur ve failin amacının mağduru belirli bir eyleme yönlendirmek suretiyle menfaat sağlamaya yönelik olması gerekir. Bu kapsamda, failin mağdura yönelik “hukuka aykırı bir eylem gerçekleştirme tehdidinde” bulunması ya da “meşru bir hakkını kötüye kullanma tehdidi” içeren bir ifadede bulunması suçun temel unsurları arasında yer alır. Suçun tamamlanması için mağdurun failin yönlendirdiği davranışı gerçekleştirmesi şart değildir; tehdidin mağdur üzerinde etkili olması yeterlidir.


Yargıtay kararlarında şantaj suçuna ilişkin değerlendirmeler, bu suçun unsurlarının doğru tespit edilmesi bakımından önemlidir. Örneğin, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2020/3167 E. ve 2021/4512 K. sayılı kararında, şantaj suçunun oluşabilmesi için tehdidin belirgin bir şekilde hukuka aykırı bir davranışı içerdiği ve mağdurun iradesini etkileyecek derecede olması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı kararda, failin mağdura gönderdiği mesajlarda yer alan ifadelerin mağdurun karar verme hürriyetini ciddi şekilde sınırladığı tespit edilmiştir.

Şantaj suçunun uygulama alanı geniş olmakla birlikte, her somut olayda suçun unsurlarının tam anlamıyla oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir.


Özellikle yargılamada delil yetersizliği ya da tehdidin hukuka aykırı niteliğinin tespit edilememesi durumunda şantaj suçunun oluşmadığına hükmedilebilmektedir. Bu nedenle, olayın detaylı bir şekilde incelenmesi ve yargılama süreçlerinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik özen gösterilmesi gerekmektedir.



Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçunun Hukuki Boyutu


Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu, bireylerin özel yaşamlarının korunmasına yönelik temel hukuki güvencelerden biridir. Bu suç, kişilerin özel hayatının ifşa edilmesi, kaydedilmesi veya üçüncü kişilerle paylaşılması gibi fiilleri cezalandırmayı amaçlar. Özel hayatın gizliliği, Anayasa’nın 20. maddesiyle de güvence altına alınmıştır ve bireylerin mahremiyet hakkını ihlal eden her türlü eylem hukuka aykırı olarak kabul edilmektedir.


Suçun oluşabilmesi için, failin mağdurun özel hayatına dair bilgileri hukuka aykırı bir şekilde kaydetmesi veya bu bilgileri yayması gerekmektedir. Özel hayatın sınırları, her somut olayda farklılık gösterebilmekle birlikte, genel olarak kişinin kamusal alanda paylaşılmasını istemediği bilgiler ve eylemler bu kapsamda değerlendirilir. Özel hayata ilişkin bir bilginin, fail tarafından hukuka aykırı bir şekilde elde edilmesi ve mağdurun rızası olmaksızın ifşa edilmesi durumunda suç oluşmuş sayılır.


Yargıtay kararları, bu suçun unsurlarının değerlendirilmesinde yol gösterici niteliktedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/4187 E. ve 2020/5329 K. sayılı kararında, bir kişinin telefon görüşmesinin izinsiz şekilde kaydedilerek başka bir kişiye gönderilmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğine hükmedilmiştir. Kararda, bu tür kayıtların mağdurun izni olmaksızın elde edilmesi ve paylaşılmasının, bireyin mahremiyet hakkına yönelik ciddi bir ihlal teşkil ettiği belirtilmiştir.


Bu suçun yargılama sürecinde, eylemin niteliği, failin kastı ve mağdurun zarar durumu detaylı şekilde incelenir. Özellikle teknolojik araçların yaygınlaşmasıyla birlikte özel hayatın gizliliğini ihlal eden fiillerin artması, yargı mercilerinin bu konuda daha dikkatli ve titiz bir değerlendirme yapmasını gerekli kılmaktadır. Böylelikle bireylerin mahremiyet hakkı etkili bir şekilde korunabilmekte ve toplumsal düzenin devamlılığı sağlanmaktadır.



Şantaj Suçu ile Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçu Arasındaki İlişki


Şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu, birbirine yakın temeller üzerine inşa edilmiş iki ayrı suç tipidir. Her iki suç da mağdurun iradesine yönelik bir saldırıyı barındırmakla birlikte, suçların hedefi ve unsurları açısından belirgin farklılıklar göstermektedir. Şantaj suçunda failin amacı, mağdur üzerinde iradi bir baskı kurarak haksız bir menfaat sağlamaktır. Özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçunda ise mağdurun özel yaşamına yönelik bir saldırı söz konusudur ve genellikle failin amacı, mağdurun mahremiyetine zarar vermektir.


Bu iki suç arasında belirgin bir kesişim alanı bulunur. Örneğin, failin mağdurun özel hayatına dair bilgileri kaydederek veya bu bilgileri ifşa etmekle tehdit ederek mağdurdan bir menfaat temin etmeye çalışması durumunda, hem şantaj suçu hem de özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu gündeme gelebilir. Böyle bir durumda, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca her iki suçtan ayrı ayrı ceza verilmesi mümkündür.


Yargıtay, bu suçların değerlendirilmesinde her bir suçun unsurlarının ayrı ayrı ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2021/1587 E. ve 2022/2345 K. sayılı kararında, failin mağdurun özel hayatına ilişkin bilgileri paylaşmakla tehdit ederek maddi menfaat temin ettiği bir olayda, her iki suçun bir arada gerçekleştiği kabul edilmiştir. Bu kararda, şantaj suçunun temel unsurlarının yanında, özel hayatın gizliliğini ihlal eden eylemlerin ayrı bir suç olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.



 


Türk Ceza Kanunu’nda Şantaj Suçunun Düzenlenmesi


Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesi, şantaj suçunun hukuki çerçevesini çizen hükümlere yer vermektedir. Buna göre, failin bir kimseyi haksız bir yarar sağlamaya yönelik olarak tehdit etmesi veya hukuka uygun bir davranışı gerçekleştirmemesi durumunda şantaj suçunun oluşacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme, bireylerin irade özgürlüklerini korumayı ve haksız menfaat sağlamaya yönelik girişimleri engellemeyi amaçlamaktadır.


Şantaj suçunda failin kullandığı tehdit, hukuka aykırı bir eylemde bulunacağı yönünde olabileceği gibi, hukuka uygun bir hakkı kötüye kullanacağına dair de olabilir. Örneğin, failin mağdurun iş yerindeki konumunu kötüye kullanarak mağdurun iş akdini feshetmekle tehdit etmesi, şantaj suçunun oluşmasına yol açabilir. Bununla birlikte, tehdidin hukuka aykırı olması suçun temel unsurlarından biridir; dolayısıyla meşru bir hakkın normal şekilde kullanımı şantaj suçu kapsamında değerlendirilemez.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2018/4652 E. ve 2019/7201 K. sayılı kararında, şantaj suçunun değerlendirilmesi sırasında tehdidin mağdurun iradesini ne derece etkilediğinin detaylı şekilde incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kararda, tehdidin sadece sözlü bir ifade olarak kalmaması, mağdur üzerinde gerçek bir baskı yaratarak irade özgürlüğünü kısıtlaması gerektiği belirtilmiştir. Bu bakış açısı, şantaj suçuna ilişkin yargılamalarda doğru bir değerlendirme yapılabilmesi açısından yol gösterici niteliktedir.


Türk Ceza Kanunu’nda bu suç için öngörülen cezalar, mağdurun uğradığı zararın büyüklüğü ve failin eyleminin niteliği doğrultusunda değişkenlik gösterebilir. Ancak temel amaç, mağdurların irade özgürlüklerinin korunması ve failin hukuka aykırı davranışlarının caydırıcı şekilde cezalandırılmasıdır.



Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etme Suçuna Dair CMK Kapsamındaki Usuller


Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu gibi bireylerin temel haklarını koruma amacı güden suçların soruşturulması ve kovuşturulması sırasında uyulması gereken usulleri düzenlemektedir. Bu suçlar, çoğu zaman teknolojik cihazlar ve dijital ortamlar kullanılarak işlendiği için delil toplama süreçlerinde özel bir hassasiyet gerektirir. CMK’nın 134. maddesi kapsamında, bilişim araçlarının incelenmesi ve kopyalanması gibi usullere başvurulabilir. Ancak bu tür işlemler, kişinin temel haklarını ihlal etmemek amacıyla yalnızca hâkim kararıyla gerçekleştirilebilir.


Özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçuna ilişkin yargılamalarda, kişisel verilerin korunması ve delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi temel ilkeler arasında yer alır. CMK’nın 206 ve 217. maddelerinde düzenlenen hukuka aykırı delil yasağı, bu tür davalarda sıklıkla gündeme gelmektedir. Örneğin, mağdurun rızası olmaksızın elde edilen bir fotoğraf ya da video, hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş delil olarak değerlendirilir ve yargılama sırasında kullanılamaz.


Yargıtay, özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçlarında delil toplama sürecine ilişkin hassasiyetin altını çizmektedir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2020/3567 E. ve 2021/4678 K. sayılı kararında, sanığın mağdurun özel hayatına ilişkin görüntüleri hukuka aykırı bir şekilde elde ettiği, ancak bu görüntülerin kovuşturma sırasında usulsüz yöntemlerle toplandığı tespit edilmiştir. Bu nedenle, mahkemece hukuka aykırı delil yasağına dayanılarak delillerin hükme esas alınamayacağına karar verilmiştir. Bu tür kararlar, CMK’nın temel ilkelerinin korunması açısından yol gösterici niteliktedir.



Yargılama Aşamasında Dikkat Edilmesi Gereken Hukuki İlkeler


Şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu yargılamalarında, adil yargılanma hakkı ve delillerin hukuka uygunluğu gibi temel ilkeler özel bir önem taşır. Yargılama sürecinde, sanığın ve mağdurun haklarının dengeli bir şekilde korunması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından vazgeçilmezdir. Ceza Muhakemesi Kanunu, bu süreçlerde uyulması gereken usul kurallarını düzenleyerek tarafların haklarını güvence altına alır.


Bu suçların yargılamasında, delillerin toplanması ve değerlendirilmesi sırasında hukuka uygunluk ilkesi titizlikle uygulanmalıdır. CMK’nın 217. maddesi, hükme esas alınacak delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi gerektiğini açıkça belirtmektedir. Özellikle teknolojik cihazlardan elde edilen delillerin geçerliliği, hâkim kararı ve usule uygunluk kriterlerine bağlıdır. Yargıtay içtihatları, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağını vurgulayarak bu ilkenin önemine dikkat çekmektedir.


Yargılama aşamasında diğer bir önemli ilke ise savunma hakkının korunmasıdır. Sanığın, kendisi aleyhinde ileri sürülen iddialara karşı delil sunma ve savunma yapma hakkı, adil yargılama ilkesinin temel unsurlarındandır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2020/3124 E. ve 2021/4557 K. sayılı kararında, şantaj suçuna ilişkin bir davada sanığın savunma hakkının kısıtlanması, yargılama sürecinin yeniden yapılması gerektiği sonucunu doğurmuştur. Bu tür kararlar, yargılamaların hukuka uygun bir şekilde yürütülmesi için dikkat edilmesi gereken hususları somutlaştırmaktadır.



Sonuç


Şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu, bireylerin temel haklarının korunması açısından Türk Ceza Kanunu’nda yer alan önemli düzenlemelerdir. Bu suçlar, modern teknolojinin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte daha karmaşık bir hal almış ve yargı mercileri için yeni sorumluluk alanları yaratmıştır. Hem bireylerin mahremiyet hakkını korumak hem de şantaj gibi iradeyi baskı altına alıcı davranışları caydırmak, bu düzenlemelerin temel hedefleri arasında yer alır.


Yargılamalarda dikkat edilmesi gereken temel unsurlar arasında delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi, mağdurun ve sanığın haklarının dengeli bir şekilde korunması ve adil yargılama süreçlerinin işletilmesi bulunmaktadır. Özellikle teknolojik gelişmelerle artan suç işleme yöntemleri, yargı makamlarının bu konuda daha fazla özen göstermesini gerektirmektedir.


Sonuç olarak, şantaj suçu ve özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçu, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini tehdit eden ciddi suç tipleridir. Bu suçlarla etkin bir şekilde mücadele edilmesi, yalnızca mağdurun haklarının korunmasını değil, aynı zamanda toplumda güven duygusunun pekişmesini de sağlamaktadır. Yargılama süreçlerinde hukuka uygunluk ilkelerinin titizlikle uygulanması, adaletin sağlanmasında kilit bir rol oynamaktadır.



 


Kendinizi bu denli bir duruma yakın hissediyorsanız, zaman kaybetmeden bize ulaşın.







 


Özel hayatın gizliliği, bireylerin mahremiyetini ve özgürlüğünü koruyan temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın ihlali, yalnızca mağdurların yaşamlarını değil, toplumsal huzuru da olumsuz etkiler. Teknolojinin hızla geliştiği ve dijital ortamların hayatımızın bir parçası haline geldiği bu dönemde, özel bilgilerimizin korunması daha da büyük bir önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, şantaj veya mahremiyet ihlali gibi suçlara maruz kalan bireylerin, haklarını aramaktan çekinmemesi gerekir. Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu, mağdurların korunması ve faillerin cezalandırılması için açık düzenlemeler içermektedir. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsanız, vakit kaybetmeden hukuki destek almanız hak kaybını önlemek açısından hayati öneme sahiptir. Hukukun temel amacı, bireylerin haklarını korumak ve adaleti sağlamaktır. Bu nedenle, haklarınızı öğrenin, gerektiğinde savunun ve hukuki süreçlerin sağladığı koruma mekanizmalarından yararlanmayı ihmal etmeyin. Özel hayat, herkesin dokunulmaz bir alanıdır ve bu alanın korunması, bireyler kadar topluma da düşen ortak bir sorumluluktur.

Avukat Emre METİN, Ocak - 2025


Comentarios


Tüm hakları saklıdır. 2024 Hasgül Hukuk Bürosu

bottom of page